22 Şubat 2012 Çarşamba

serbest

dünyadaki tüm boş zamana sahipken bir iş beceremiyor olmanın verdiği haklı gururu yaşıyorum. dersler arası uzun aralar ve alınamayan dersler, tam da ihtiyacım olmayan şeyler. tüm bunlar sonu gelmez can sıkıntıları vermek için oldukça yeterli şeyler. bir sınırım yok. memnun olmuyorum. oynadığım oyunlar, dinlediğim müzik, izlediğim filmler artık zaman geçirme misyonundan başka bir şeye hizmet etmiyor. zihnimi tatmin etmekte güçlük çekiyorum. okulumun verdiği umudun hemen ardından yarattığı hayal kırıklığı dengemi bozuyor. kendimi, çizilmiş sınırlar içinde hapsedilmiş buluyorum. yarı erotik, hayli ağzı bozuk olan "ben" yerini kasıtsız aptallığa bıraktı. fakat insanlar değişmez. hepimiz neysek, o'yuz. hiçbir şey beğenmez, intihara meyilli, küstah, sefil ve mutsuz piç geri dönecek. her zaman geri döndü. gittiğinde ardında bıraktığı tek kıymetlisine, sevgisine, iyi baktım. çünkü "o" olmadığı zaman, sadece çekilmez bir sefil herif kalıyor geriye. ayrıca da param yok. birkaç güne kalmaz bir yaş daha yaşlanacağım ve bir önceki kadar meteliksizim. neredeyse şarköy'e gitmeseydim diyeceğim, ama demeyeceğim. abime ayıp olur. limitine dayanmış kredi kartını bana veren bankam, istediği an taşşaklarımı haczedebilir.

kustum hep buraya.
cürmüm kadar selam ederim.

21 Şubat 2012 Salı

benim felaketlerim,

başıma gelen en güzel şeyler olabilir.

herhangi bir rasyonalizasyona, olmayan nedenler uydurma yoluna gitmeyeceğim. sadece not düşeyim istedim.

20 Şubat 2012 Pazartesi

logos spermaticos -11-

fanilerle aynı topraklara basmayı reddettiğim şu günlerde, zaman hızlı geçiyor.

"baktın dibe gidiyorsun, devam et."

winston churchill ile bir benzerliğim varsa şayet, bu benzerlik kesinlikle puroya olan bir düşkünlük ya da politik zeka değildir. herhangi bir benzerlik olduğundan da şüpheliyim. ancak pek alakamın olmadığı ve tarihsel kişiliği de dahil pek siklemediğim bu adamın bu sözüne destek çıkabilirim.

rüzgarın tersine dönmesi, birkaç dakikayı dahi almıyor. bir hafta öncesine kadar hezeyanlarla dolu küçük (?) karamsar kafamın içindeki umutsuzluk, yerini mutluluğa bırakıyor. neyse ki mutluluk hormonlarını hiçbir bünyenin uzun süre salgılayamayacağını bilecek kadar gerçekçi olduğumdan ötürü, problemim kendi kendini çözüyor. o kadar çok zaman olmuş ki, mutlu olduktan sonra ne oluyordu onu unutmuşum.

"ağır kan kaybıyız..."


fakat inatçılığımızdan ötürüdür ölemeyişimiz. bazen içimizde durduk yere beliren ümit, küçük bir kız çocuğu olarak vücut bulsa; nefesini kesecek kadar sıkı sıkı sarılasım gelir. hiç hazzetmiyormuş gibi göründüğüm; fakat içten içe çok sevdiğim insanlar gibi...

ayrıca ikinci dönem başladı. hayır, sızlanacak değilim; fakat pazartesi günlerimi piç eden zihniyete kakayım...

12 Şubat 2012 Pazar

logos spermaticos -10-

aklıma okan bayülgen'in yanına kendisi gibi malumatfuruş bir iki adam alıp yaptığı "çek bakalım" programı geldi. birbirinden dallama youtube videolarının "kısa film" adı altında pazarlandığı bu sikimsonik programa yapılabilecek adam akıllı bir eleştiri düşünemiyorum bile. bu adamlar ve "yarışmacıları", göt kadar bir odada hasbelkader çekilen ne idüğü belirsiz kısa filmler, yaptığı filmi varoluşçu zırvalarla saatlerce anlatan  tipler beni bir üzerine bir gelecek kurmaya çalıştığım her şeyden soğuttu.

"bugün akademiyi kapasalar, akademisyenlerin çoğu limon bile satamaz..."

pek zamandır sahip olduğum bir fikri açığa vurmamak adına kendimi frenliyorum. hayır, sebebi fikri duyanların düşüneceklerinden çekiniyor olmam değil. sadece bu gerçeği yüksek sesle söylediğim zaman benim canımın sıkılması. şu bir gerçek ki bugün akademiyi kapasalar, akademisyenlerin çoğu limon bile satamaz...

tenzih edilecek çok fazla istisna var elbetteki. ancak büyük bir çoğunluğu akademi içinde zevzeklik yapmaktan başka bir şey yapmamış insanlardan oluşan bu akademisyen tayfasının yetersizlikleri yüzünden çekilen acılar son bulmayacak.

her alanda suya sabuna elini sürmeksizin, yapılan hiçbir şeyi beğenmeyen ve bunu yaparken de hiçbir mantığa dayalı argüman sunamayan bu insan topluluğu beni hem kaygılandırıyor hem de bana ümit veriyor. kaygılanıyorum, çünkü bu insanların elinden bir şey öğrenmemiz bekleniyor. ne öğrenebilirim? kıymet bilmez, bir şey beğenmez bir insan olmayı mı? ümit veriyor, çünkü böyle insanlarla dolu akademilerde bir bilgi birikimine eriştiğim gün kendime çok rahat yer edinebileceğimi düşünüyorum.

çevremde söz vermeyen ya da karar vermeyen adam olarak biliniyor olabilirim. "söz vermeyeyim ama gelirim" lafı şu aralar en sık kullandığım laf olabilir. durduk yere niye söz vereyim? özellikle de o sözü tutamayacaksam...

"...inatla kapalı cama toslayan sinek olarak beckett efendiye bir çift lafım olurdu."

şu günlerde hayatımın metaforu, olsa olsa kapalı camdan çıkmaya çalışan sinek olurdu herhalde. e tabi inatla kapalı cama toslayan sinek olarak beckett efendiye bir çift lafım olurdu. fakat kendisine doğan cevap hakkını kullanamayacağı ve kendisinin de yaşadıkları/yazdıkları düşünüldüğünde bu bir çift lafı söylememeyi uygun görüyorum. ne joyce ile ne de bir başka irlandalı ile sürtüşmek istemem.

316 kelime yazı yazdım bir sefer bile "siktir git" demedim.