1 Mayıs 2013 Çarşamba

logos spermaticos -20-

bir insanın cehaletine yıllar boyu göz yumuyor olmamın sebebini düşünüyorum son bir haftadır. bulabildiğim en mantıklı sebep, bunca zaman boyunca bu insanın cehaletinden herhangi bir zarar görmüyor oluşum. bu bir nevi "bana dokunmayan yılan bin yaşasın." anlayışı, pek tabi iyi bir şey değil. görüldüğü üzere, tam "kendimi kurtardım." derken gelip yine başıma dert olabiliyor.

çok önceden bu tavrı takınmalıydım. gerçi ne değişirdi?

aptal bir insana aptal olduğunu, cahil bir insana cahil olduğunu bir şekilde anlatabilir/gösterebilirsiniz. ama hem aptal hem de cahil bir insana bunu nasıl anlatabilirsiniz?

mezun oldum, olucam. az kaldı. bundan sonra ne olacağına dair ise en küçük bir fikrim yok... ne istediğime dair bir fikrim de yok. yalnızca bir şeyden eminim, o da uykumu kaçırmayı beceren tipte insanlarla muhatap olmayacağım bir yerde olmak istediğim. benim gibi bir insana bahşedilemeyeceğini bildiğim bir dilek bu.

bir kaç güne de ales'e giricem. her kuşu siktim bir leylek kaldı çünkü, yüksek lisans yapayım diyorum. öss'ye girdiğim günden beri, yuvarlak doldurmak konusunda başarılı olduğumu düşünmeme rağmen duvara toslayacakmışım gibi bir his var içimde. pek de önemsemiyorum aslında bu durumu, çünkü durup düşündüğümde tüm bu çabalarımın, bataklığa saplanmış, çırpınan bir adamın çabalarından farksız olduğunu görüyorum.

"geçmişte yaşayamazsınız." diyen adama kafam girsin.

ben şarköy'ü terk ettiğim -lafın gelişi terk ettiğim diyorum, çünkü şarköy'ü asla terk edemezsiniz.- günden beri  az biraz geçmişte yaşıyorum.

burada eklemeliyim, ben, 2 ay gibi bir süre içinde aynı insanla üç kere tanışıp tanıştığımı unutabilen bir insanım. hangi hikayeyi kime anlattığımı unutup defalarca aynı hikayeyi anlatmışlığım, defalarca "anlatınca komik olmadı" pozisyonuna düşmüşlüğüm falan var. bu unutkanlıkların hepsinde de samimiyim. nedendir bilinmez, unutuyorum.

ancak hatırlayabileceğim kadar eskiyi, geçmişimi hatırlıyorum. ilkokuldan beri arkadaşlarımı, tanıştığım insanları, -hepsi olmasa da- pek çok olayı... insanları iyi olarak, olaylardan da iyi olanları... (zaten kim kötü anıları hatırlar ki?)

belki bir kahkahayı, belki bir derdi paylaşmış olduğum her bir insanı; hatırlayınca bazen gülümseten, bazen utanç veren bütün anılarımı hatırlıyorum.

o günlerden sonra hiç güzel günüm olmamış gibi konuştum, tabiki öyle değil. evimden ayrı geçirdiğim günlerde de harika insanlarla tanıştım, pek çok yeni şeyi tecrübe ettim. ancak insan şöyle bir durup da geriye baktığında, en güzel günlerinin geride kalanlar olduğunu görüyor.

hayat garip,
bir o kadar da acımasız,
ve güzel.