4 Kasım 2015 Çarşamba

kitap okumaktan ve yabancı dil bilmekten ne kazandım

şimdi istiyorum ki lafa, ne okuduğum kitabı ne de izlediğim filmi doğru dürüst anlatamayışımdan ve önce ingilizce sonra fransızca öğreneyim derken türkçe'min bozulmasından gireyim. öyle de girdim.

ama emin olun kitap okumaktan da yabancı dil bilmekten de çok şey kazandım. aşağıda okuyacağınız, başımdan geçen anektod da bunun bir kanıtı.

şimdi efendim bugün ofisten çıktım, kadıköy'e geçmek üzere kabataş iskelesinden motora bindim. yanımda "çavdar tarlasında çocuklar" kitabı vardı bir süredir okuduğum, çıkarttım okumaya başladım.

tabi göz ucuyla sağımdan solumdan geçenler gözüme çarpıyor, ama konsantrasyonum şahane. derken "excuse me..." diyen ingilizcesi biraz aksanlı bir hanım kızın sesiyle irkildim, "do you speak english?". o an doğum yerim keşan değil de cambridge'mişçesine "sure I do" diyiverdim.

ne okuduğumu sordu, beklemediğim refleks ile kitabın türkçe adını söylemek yerine orijinal adını söyleyiverdim: "catcher in the rye". kendisi pek anlam veremedi. zaten aksanındaki inceden fransızca konuşan insan tınısını fark ettiğimden, üzerine bir de "l'attrape-coeur" diyince afalladı. bu sefer de "parlez vous français?" diye sordu. "evet, türk/fransız bir üniversiteden mezunum, ama ingilizce'yi tercih ederim" diyince galatasaray'dan mezun olduğumu anladı ama tahmin ettiğim şekilde bir kendini beğenmişlik yapıp da konuyu üstelemedi.

ardından erasmus öğrencisi olduğunu söyleyip türkçe öğrendiğini "türkçe öğreniyorum, ama zor" şeklinde türkçe bir cümleyle ifade edip "kitabın türkçe adı ne? okusam yararı olur mu?" diyerek ilgisinin elimdeki kitaba olduğunu belirtince; ben bi an kendimi kaybedip türkçe, ingilizce ve fransızca karışık olarak, ""çavdar tarlasında çocuklar", "catcher in the rye"dan çeviri. ama "l'attrape-coeur"den yapılan çeviri "gönülçelen" olarak çevirildi"" falan diye mevzuyu uzun uzun anlatınca biraz şaşkın dinledi ama nihayetinde kendisine önermedim.

derken zaten kadıköy'e yanaştık. teşekkür etti, elimi sıktı. yarı yarıya hem saflıktan hem de zaten öyle bir insan da olmadığımdan ne adını, ne okulunu ne de nereli olduğunu sormadım. güzel kızdı, ama pişman değilim.

nitekim diyeceğim şu. elinizde akıllı telefonunuz mal mal atilla taş twitleri okurken hiç kimseyle böyle bir diyaloğa girmeniz mümkün değil. kitap okurken de yüz yılda bir olur böyle bir diyalog, ancak hiç olmazsa iki satır güzel bir şey okumuş olursunuz.

ayrıca "excuse me" diye seslenen birisine "do you sex" demiyor oluşunuz da size kendinizi iyi hissettirecek bir şey. üzerine bir de çat pat kimsenin konuştuğunuzu tahmin etmediği bir dilde konuşmaya başlayarak karşınızdakini şaşırtabiliyorsanız, minik bir gurur bile duyuyorsunuz kendinizle.

demem o ki kitap da okuyun, dil de öğrenin. başınıza açılacak bu gibi işler, gününüzün en ilginç anları olabilir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder