20 Ekim 2013 Pazar

mezuniyet, işsizlik, umutsuzluk ve dahası

art arda defalarca mezun olduğumu ve pişman olduğumu söylersem, beni okula geri alacaklarmış gibi davranıyorum. sanırım bu durumu artık geride bırakmanın vakti geldi, ancak yine de söylenmesi gereken şeyler var.

2008 ile 2013 yılları arasındaki dönem, muhtemelen hayatımdaki zirve noktam ve uzunca bir süre de böyle kalacak. her geçen yıl bir öncekine göre daha da akıllandım -aslında bir o kadar da aptallaştım-. bir olaya daha da fazla noktadan bakmak, aksi görüşlerin varlıklarını kabul edip varlık sebeplerini anlamak, empati yapmak, gerçek anlamda hoşgörü göstermek gibi iş hayatımda hiçbir işe yaramayacak bir takım karakter özellikleri edindim. her neyse...

"hayatımın zirvesi" dediğim bu döneme 2013 ile bir son koyuyor olmamın sebebi ise günlerimin, çoktan kötü geçmeye başlaması. okulumun, hayatımın bir parçası olduğu zamanlar hem can sıkıntımı yenmeme yardımcı olan hem de entellektüel açıdan beni zorlayan insanlarla aynı ortamı paylaşıyordum. şimdi ise bu güzel insanlarla ayda yılda bir -o da belki- görüşüyorum ve bu durumdan itler gibi rahatsızım. "özlüyorum" diyerek olayı dramatize etmeyeceğim -hehehe-, bu daha çok eksikliğini hissetmek gibi bir şey. -fransızca bilenler beni burada çok iyi anladı aslında, hehehe-

"eyleme geçmek kaçınılmaz hale gelene kadar, eyleme geçme."

çalışmak konusundaki fikrim uzunca yıllar bundan ibaretti. ortaokul yıllarımda sıkıntıdan çatlayacak gibi olduğum için çalıştım. lise yıllarımda çok güzel fırsata sahip olduğum için çalıştım. üniversite yıllarımda param ne zaman bittiyse o zaman çalıştım.

yalnız şimdiki işsizlik hali, çok farklı. yukarıda bahsettiğim tüm sebeplerden ötürü çalıştığım zamanlarda kuru kuruya çalışmanın çözüm olmadığını anladım. esas mesele beni ruhsal olarak tatmin edecek ve fiziksel olarak dinç tutacak bir işe sahip olmaktı.

henüz lisedeyken -yani hiç de geç olmamışken- bu yönde karar verdim, eğitimimi beni tatmin edecek bir alanda yapmalıydım. mimar sinan sinema televizyon isterken, beklediğimden fazlasını elde edip galatasaray iletişim'e yerleştim. sinema tv yerine iletişim okuyor olmama bir hayli içerlemiştim. her neyse geleceğim nokta şu.

zaman içerisinde gördüm ki yolumun galatasaray'a düşmüş olması yararıma olmuş. zira ne sinema ne de televizyon sektöründe tutunabileceğime dair olan umudum sıfır. şu an mimar sinan'da okumuş olduğumu düşünüorum da... korkunç...

bundan daha korkuncu da şevkle başlayıp yıllarımı, eğitimini almaya adadığım işi yapmanın benim için olmaması. -gerçi fırsatım olsa ne kadar başarılı olacağım da muamma- işte bu yüzden bu işsizlik hali daha öncelerinden çok farklı.

"benden bir halt olmayacağını anlatmaya çalıştığım arkadaşlarım oldu, ancak anlamadılar."

kendimi anlatabilmek ya da en azından yanlış anlaşılmamak hep bir dert oldu benim için. sanırım bundan dolayı da başarısız olduğumda birileri sebeplerini bilsin istedim. bu yüzden de ne zaman dinleyen birini bulsam niçin geleceğimin pek de parlak olmadığını düşündüğümü anlattım. abarttığımı, şaka yaptığımı ve sahte bir alçak gönüllülük içinde olduğumu düşünenler oldu.

halbuki tecrübeyle, işittiklerimle ve biraz da kendimi tanımamla alakalıydı.

gerçi artık pek de bir önemi yok, zira insanlara "zaten kendisi söylüyordu böyle olabileceğini" dedirtebilecek kadar çok yakındım bu meseleden.

neyse ne artık. başkası yazsa okumayacağım kadar uzun yazdım.

cürmüm kadar selam ederim.