13 Kasım 2011 Pazar

social interaction 101

çirkin bir insan olarak doğmakla, güzel bir insan olmayı doğuştan ıskalamış biri olarak; içimde sebepsiz yere durmaksızın büyüyen bir öfke yüzünden de iyi bir insan olmayı ıskalamak istemedim. bu yüzdendir ki huzur bulmanın kıymetini -göreceli olarak- en iyi ben biliyorum.

yani diyeceğim odur ki, aradığım huzuru hangi eylemde, nerede ya da kimde buluyorsam tam olarak da orada bulunuyorum. hangi koşulda olursa olsun, çok basit bir şeyi bile yapmamak bana huzur veriyorsa, yapmıyorum. kendimi tanırken fark etmekte geç kaldığım bir şeydir, iç huzurumun pek çok şeyden daha önemli olduğu gerçeği.

ferit edgü


hayli zamandır bir kitabı aklımın köşesinde "okunacaklar listem"de durur. ama öyle, ama böyle nihayet edindim ve okumaya başladım "işte deniz, maria"yı.

daha henüz "öykülerden önce birkaç sözcük"te "evladım sana diyorum" şaplağını yediğimde kendime okkalı bir sövdüm. takdir edilecek güzel şeyler bulmakta zorluk çektiğim zamanlar olurken, nasıl oldu da ben böylesine güzel bir şeyi bu kadar uzun süre erteledim?

henüz ilk öyküyü okurken ikinci tokadı da yediğimde, bir şeyi çok iyi anladım ki ferit edgü bir yazar. (bu noktada harika, müthiş gibi bir sıfat eklemeye gerek duymuyorum zira "yazar" başlı başına bir methiyedir.) bizimki gibi okur-yazar oranının okur-yazar-anlamaz oranına oldukça yakın olduğu toplumlarda, ya siktir et kime anlatıyorum?

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder