27 Mart 2011 Pazar

merhaba sevgili okuyan, sizinle yatmış mıydık?

kaybedenler kulübü...

radyo programının yapıldığı yıllar dolayısıyla (96-2001 arası oluyor yanılmıyorsam aşağı yukarı) dinleyemedim. kadıköy duvarlarındaki "pompaya devam" stencilleri sayesinde haberdar oldum desem yeridir. zira programın içeriğiyle ilgili ilk kez o gün bir şeyler duydum.

ne yalan söyleyeyim, ilk başta "insanların içinde yaşayan ergeni okşayarak mest eden, bundan da para kazanan" insanların yaptığı bir program diye düşündüm. gururla söylüyorum ki yanılmışım ve yanılmaktan da bu kadar mutlu olduğum başka bir şey oldu mu hatırlayamıyorum.

yanıldığımı, ilk önce eski programların kayıtlarını dinlediğimde anladım. programda iki tane harika sesli adam, anlamsızca bir şeylerden bahsederek, ruhuma tarifsiz bir mutluluk veriyordu. çok fazla da dinleyemedim eski kayıtları, ama gerek de yoktu.

sonra bir de itüsözlük özel yayınını dinledim. orada kaan çaydamlı ve mete avunduk'un yanında nejat işler ve yiğit özşener de vardı. içmekten sızacak duruma gelene kadar da bu iki ünlünün varlığından dolayı program eski kaybedenler kulübü gibi de olmadı. ne zaman ki kaan en sonda sazı aldı eline ve niçin filmin "tedirginlikle" sunulduğunu anlayıverdik hepimiz.

yanıldığımı tam ve kesin olarak anladığım son ibare de kaan çaydamlı'nın altıkırkbeş için neler ifade ettiğiyidi. bu yazının sonunda eskiden bloga girdiğim iki yazının linkini paylaşacağım. o yazılar altıkırkbeş yayınlarından çıkmış olan kitapların künyesinde yazılı olan kısa yazılardır onlar. ilk lise yılımdan beri hayran olduğum yazılar...

nihayet, bugün filme gidebildim. günlerdir katlanarak artan beklentilerimden ötürü "hayal kırıklığı yaşar mıyım acaba?" diye korksam da film tüm beklentilerimi aştı ve rahat bir soluk aldım. kaybedenler kulübü, kaybedenler kulübünü öylesine iyi anlatıyordu ki sanki ben yıllardır o insanlarla berabermişim gibi hissettim. altıkırkbeş'ten bahsedildikçe heyecan duydum. salonda ayağa kalkıp "o 125 tane satılan camera lucida'dan bir tanesini ben aldım." diye bağırmak istedim. kadıköy'deki beşiktaş iskelesi gibi tanıdık yerleri görmek bana inanılmaz bir keyif verdi.

beğeniyor oluşumdan da öte, bu filmin iyi bir film olduğu da su götürmez bir gerçek. ben bir sinema öğrencisi olarak gayet açık biçimde söyleyebilirim ki, ben böyle bir film çekebilmeyi istiyorum. daha azını değil, daha fazlasında da gözüm yok. hikayenin harika olmasının yanında güzel de kurgusuyla keyiften dört köşe oldum ve öyle çıktım salondan.

neyse, son olarak bir de bahsetmek istediğim şey var ki o da altıkırkbeş yayınlarından çıkan "kaybedenler kulübü -filmin öyküsü-" kitabı. kitabın arka kapağında bu kitabın filmin öyküsünü anlatan ilk kitap olduğu vurgulanıyor ve sşnema öğrencileri ve amatör filmciler için de bir yol gösterici olduğu vurgulanıyor. kitap filmle ve kaybedenler kulübüyle alakalı pek çok isimle yapılan röportajlarla başalyıp ardından senaryo, yönetmenin çekim notları ve çizimler, müzik, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni kısımlarıyla devam edip post prodüksiyon kısmıyla sona eriyor. henüz tamamını okumasam da göz gezdirdiğim kadarıyla derslerde okutulacak kadar da başarılı. yani dilime altıkırkbeşi dolamış olmaktan da gurur duyuyorum.

neyse işte sevgili okuyan, böyleyken böyle. şimdi yukarda bahsettiğim yazıların linkini koyacağım. ama yazıyı bitirmeden de eklemek istiyorum ki bu adamlar (mete ve kaan) yazdığım her kelimede yakalamak için kıçımı yırttığım tarzı daha ben altı yaşımdayken radyo programlarında yakalamış adamlar. sonra da o harika programlardan da tam yapmak isteyebileceğim gibi bir film yapmışlar. ne diyeyim, küfür ederek bitirmeye el vermiyor gönlüm öyle saygı duyuyorum size... aşk olsun diyeyim, aşk olsun...

altıkırkbeş künye notları:
http://theplacethatisformyhead.blogspot.com/2011/01/altkrkbes-yaynlar-kunye-alt-notlar-1.html
http://theplacethatisformyhead.blogspot.com/2011/01/altkrkbes-yaynlar-kunye-alt-notlar-2.html

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder