15 Haziran 2011 Çarşamba

amat'tan

"Süleyman Reis kıç omuzluktan görünen kayalıklara baktıktan sonra hafifçe eğildi. Ellerini dizinin üstüne koydu. Koskoca bir denizi yutmaya hazır bir dev gibi ağzını açtı. Derin bir nefes alırken ciğerlerini sanki fırtınayla doldurmuştu. Derken, tam karşıdan uğul uğul uğuldayarak esen rüzgâra doğru öyle bir bağırdı ki, sesi gök gürültüsünü bile basıtrdı:

"Ey rüzgâr! Dur artık dur!"

Bu ses, dehşete düşen denizcileri bile sağır edecek kadar şiddetliydi. Herkesin umudunu kaybettiği o anda beklenmedik bir şey oldu ve rüzgâr diniverdi. Fırtına söndü. Deniz yatıştı. Hava sakinleşti. Sadece şaşıran ve umutlanan denizcilerin yüzü değil, aynı zamanda gökyüzü de aydınlandı. Bulutların arasından güneş göründü. Her şey sanki bir anda değişti. Yaşlı bir denizci sevinçle, Kur'an-ı Kerim'den şu âyeti okudu:

"Kasırga gibi esen rüzgârı Süleyman'ın emrine verdik!"

O andan başlayarak kendisinden nefret edilmesine rağmen Süleyman'ı her denizci rüzg+arın efendisi bilecek ve yedi iklim dört bucakta zincirlerinden boşanan tam otuz altı ayrı rüzgârın tekmil-i birden olanca şiddetiyle esse bile, onun idaresinde olduğu müddetçe Amat'ın asla batmayacağından emin olacaktı."

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder