10 Aralık 2011 Cumartesi

edgüleşmek

aynı kitabı tekrar tekrar okuyorum bu aralar. daha evvel yayınladığım bir gönderide de bahsetmiştim. işte deniz, maria... ferit edgü'nün hikaye kitabı. bu kitaptaki bir hikaye, her okuduğumda bir yerlerden tanıdık geliyordu. hikayenin adı "eşik". şöyle yazmış:
-ölümün eşiğinden döndüğünü söylemiştin bana.
-evet.
-nasıl bir ölümdü bu?
-geleceği olmayan. doğrusunu istersen geçmişi de olmayan. ille de öğrenmek istiyorsan şimdisi de pek yoktu. yalnız o vardı, ölüm. bir de ben. aramızda da bir eşik.
-sonra n'oldu?
-kapıyı yüzüne çarptım. sırası değil, dedim.
sonraları niçin tanıdık geldiğini fark ettim. 11 mart 2009'da şöyle bir gönderi girmişim jaidejavu.blogspot.com'a:
silahını kaptığı gibi beline soktu. karısını da, komşusu olacak o puştu da vurmak niyetiyle kapısını açtı, azrail ile burun buruna geldi:
"sırası mı şimdi?" dedi, göğsünde beliren sancı ile...
sonra da çekti onu vurdu... 
 şu da linki.

aradaki benzerlik, pek çoklarına belirsiz gelebilir; ancak yazan ben olmama rağmen ben bu gönderiyi yazmadan evvel ferit edgü'nün bu hikayesini okudum mu acaba diye şüphelendim. böyle bir durumun ortaya çıkması, ferit edgü'yü kendisine örnek alan benim için aslında garip de değil. yine de şaşırtıcı.

hayır, ne yazdıklarımda Edgü'nün olduğunu ne de karakterim edgüye dair bir şey olduğunu söylemeye çalışmıyorum. ancak ölüme aynı şekilde siktir çeken bir karakter yaratabilmişsem, kendisininkine benzer, bu benim keyfini çıkaracağım bir tesadüf olacaktır.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder